İngiltere, Fransa ve Kanada'dan gelen son açıklamalar, Avrupa'nın İsrail'e karşı tutumunu sorgulatan bir dönüm noktasını işaret ediyor. Avrupalı liderlerin, bu kez daha sert bir dille İsrail'in Gazze'deki saldırganlıklarını kınaması, uzun bir sessizliğin ardından geldi. Ancak bu durum, Avrupa'nın geçmişteki sessizliğinin nedenini sorguluyor: Ne değişti?
Çok sayıda Avrupa ülkesinin, İsrail'e karşı motive olmuş görünmesi, geçmişte Filistinlilere yönelik hak ihlalleri karşısında aldıkları tutumlarla karşılaştırıldığında, dikkat çekici bir durum. 590 gün boyunca devam eden saldırılar karşısında sözde savundukları değerleri hatırlayan liderler, aslında çok geç kalmış bir çaba içinde görünüyor.
Ayrıca, İsrail'in süreklilik arz eden saldırılarının sadece fiziksel değil, insani bir krize de dönüşmesi, Avrupa'nın üzerine düşeni yapma gerekçesi olarak algılansa da bu müdahalenin gerçek bir etkisi olup olmayacağı sorgulanıyor.
İsrail'in Tepkileri
Netanyahu yönetimi ise, Avrupalı ülkelere karşı takındığı tutumla olayların gidişatına ilişkin kaygı taşımadığı izlenimi veriyor. Hükümetin ısrarla yerel ve uluslararası tepkileri hiçe sayması, konunun ciddiyetini daha da artırıyor. Örneğin; Netanyahu, "Avrupa bize zarar veremez." diyerek, Avrupa'nın İsrail üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunu vurguladı.
Üstelik, ABD'nin İsrail'e olan desteği ve tüm bunların üstüne, Trump ve Netanyahu arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar, Gazze'ye yönelik bombardımanın daha da artmasına sebep oldu. Zira Trump, yaşlı, kadın ve çocuk ayırt etmeden yapılan katliamları görmezden gelirken, yalnızca aç çocukların durumuna kayıtsız kalmıyor.
Avrupa'nın Kararları
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, İsrail'in Gazze'deki insani yardımları engellemesi üzerine ciddi bir yaptırım uygulama çağrısında bulundu. Almanya ve İngiltere gibi ülkeler, İsrail'e yönelik eleştirilerde bulunurken, tarihsel yükümlülüklerin de etkisiyle daha temkinli bir söylem benimsiyor. Almanya Başbakanı Friedrich Merz de, İsrail'in Gazze'de uluslararası insancıl hukuku ihlal ettiğini belirtti ve "artık terörle mücadele" adı altında yapılan saldırıların meşrulaştırılmasının mümkün olmadığını ifade etti.
Sonuç ve Gelecek
Elde edilen yeni veriler ve liderlerin değişen tutumları, Batı'nın İsrail ile olan ilişkisinde bir dönüşümü işaret edebilir. Ancak bu dönüşümün ne kadar kalıcı olacağı ve gerçekte insani durumu iyileştirip iyileştiremeyeceği hala belirsiz. Diğer yandan, ABD'nin henüz resmi bir tutum değişikliğine gitmemiş olması, sorunun kalıcılığını sorgulatıyor.
Bütün bunların ışığında, önümüzdeki dönemde Batı'nın tutum değişikliğinin, Filistin halkının madden ve manen varoluşunu ne kadar etkileyeceği, en büyük merak konusu olarak kalmaya devam ediyor.
Tarafsızlık Analizi
Bu Makale Hakkında Önemli Sorular
