Dünyanın gözü önünde insan hakları ve uluslararası hukuku hiçe sayarak 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde 'etnik temizlik' yapan İsrail, cezasızlık nedeniyle katliamlarına her gün yenilerini ekliyor.

Son dönemlerde Gazze Şeridi'nde yaşanan kriz, sadece bölgedeki insanları değil, dünya genelinde uluslararası ilişkileri de derinden etkileyen bir durum haline geldi. 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana, İsrail'in Gazze'ye yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sonucunda, ölü sayısının 51 bini aştığı, 116 bin kişinin yaralandığı belirtiliyor. Bu durum, insan hakları ihlalleri bakımından alarm verici bir hal alırken, Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese gibi önemli isimlerin eleştirileri de giderek artıyor. Albanese, İsrail'e karşı sesini yükselten önemli figürlerden biri olarak, uluslararası hukukun ve insan haklarının göz ardı edildiğini vurguladı. Albanese’nin açıklamalarında, iki devletli çözüm önerisinin uygulanabilmesi için Filistinlilerin bu topraklarda var olmalarının gerektiğini belirtmesi oldukça çarpıcı. Bu durum, uluslararası toplumun Filistin meselesine olan ilgisinin zayıfladığı bir dönemde, uluslararası topluluğun ciddiyetini sorguluyor. Kendisi tarafından ifade edilen 'Apartheid devleti' ifadesi, İsrail’in Filistinlilere yönelik politikalarının çok keskin bir eleştirisini temsil ediyor. İsrail'in, Filistinlilere insani yardımların girişi konusunda katı tutumu ve açıkça politika geliştirmesi, Gazze'deki insani krizin artmasına yol açıyor. Filistin İnsan Hakları Merkezi, bu durumu 'baskı aracı' olarak tanımlarken, durumu daha da felaket bir hale dönüştüren etkenler arasında İsrail'in insani yardımlara diktesi ve saldırıları mevcut. İsrail toplumunda da huzursuzluklar söz konusu. Savaşın uzaması ve ateşkeslerin sağlanamaması, hem toplumda hem de uluslararası düzeyde büyük bir gerilim yaratıyor. Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Salih Bıçakçı'nın ifade ettiği gibi, mevcut durum 'sürgün' olarak tanımlanabilirken, bazı ülkelerin bu durumu 'hicret' olarak nitelendirmesi ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bu iki kavram arasındaki ayrım, geleneksel politik saiklerden bağımsız bir dünya görüşü ile sorunu ele alma gerekliliği doğuruyor. Avrupa ülkelerinin Gazze meselesinde ortak bir tutum benimseyememesi ise sorunun uluslararası düzeyde bir çözüm bulmasını zorlaştırıyor. Örneğin, bazı ülkeler İsrail’e imtiyazların askıya alınmasını savunurken, diğerleri bu adımlara karşı çıkıyor. Helikopter görüşlerin yanı sıra, halklarla devletlerin farklı yönelimleri, Avrupa'nın siyasi arenasında da önemli bir çatışma alanı oluşturuyor. İşçi sendikaları ve halk hareketleri ise insan hakları konusunda işlevselliği olan bir baskı unsuru yaratıyor. Son olarak, göçmenlik meseleleri, Gazze'den kaçmayı düşünenlerin sayısının artmasıyla ve uluslararası toplumun bu konuda nasıl bir yaklaşım sergileyeceği ile gelecekte daha da ön plana çıkacak gibi görünüyor. Mültecilerin nasıl konumlandırılacağı ve bu konudaki kararların kimler tarafından verileceği ise ciddi bir etik mesele olarak gündemde kalmaya devam edecektir.