Toplumsal Gösterilerde Polisin Kullandığı Gazlarla İlgili TTB'nin İddialarına EGM'den Sert Yanıt

Toplumsal gösterilerde polisin kullandığı kimyasal gazlarla ilgili, Türk Tabipler Birliği'nin (TTB) Emniyet Genel Müdürlüğü'ne (EGM) yaptığı başvuru ve sonrasında gelen sert yanıt, Türkiye'de hukuk ve sağlık alanındaki tartışmaları derinleştirmiş durumda. TTB, 19 Mart 2025'te başlayan eylemlerde polis müdahalesinin sağlık üzerindeki etkilerine dikkat çekmek amacıyla Bilgi Edinme Kanunu kapsamında İçişleri Bakanlığı’na ve EGM’ye yazı yazarak bilgi talep etmişti. EGM, TTB’nin ortaya koyduğu iddiaların 'mesnetsiz ve gerçek dışı' olduğunu savunarak, iddiaların asılsız olduğunu ve polisin toplumsal olaylarda insan sağlığına zararlı kimyasallar kullanmadığını belirtti. EGM’nin açıklamasında, göz yaşartıcı gazların ve diğer kimyasalların yasaklı olmadığı ve toplumsal düzeni sağlamak amacıyla kullanıldığı ifade edilirken; TTB'nin önceden bir suç uydurma ve dezenformasyon kaynağı hakkında şikayette bulunduğu belirtildi. Ancak EGM’ye göre, bu tür kimyasal madde kullanımı yasalar çerçevesinde uygun bir konumda gerçekleştirilmiştir. Ancak, TTB'nin hazırladığı raporlar ve iddialar, bu gazların muhtemel sağlık etkileri ve tüm bunların toplumsal güven ve güvenliği tehdit edici bir unsur teşkil ettiği yönünde önemli veriler sunuyor. TTB, kimyasal gazların insanlar üzerinde ciddi sağlık sorunlarına yol açtığına dair bulgular sunmakta ve bu konuda yapılan müdahalelerin yasal ve etik boyutlarını sorgulamaktadır. Ayrıca, bu gazların kullanımı ile ilgili uluslararası normlara da dikkat çekmektedir. Bu çelişkili durumu değerlendirdiğimizde, EGM ve TTB arasındaki açıklamalar, yalnızca bir sağlık meselesi değil, aynı zamanda demokrasinin uygulanabilirliği ve insan hakları gibi daha geniş bir yelpazedeki sorunların tartışılmasına da sebep olmaktadır. Kendi yorumuma göre, bu tür durumlarda kamu sağlığı gibi hassas konuların politik bir malzeme haline getirilmesi, devletin güvenliği ile bireylerin sağlığı arasında bir denge kurulamaması, önemli bir kriz alanıdır. Bu nedenle, ulusal ve uluslararası düzeyde bu konuya dair daha şeffaf bir iletişim ve hesap verme mekanizmasına ihtiyaç vardır. Öte yandan, TTB'nin raporları, gelecekte benzer olayların karşılaşmamak için dikkate alınmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Sonuç olarak, bu olay yalnızca bir iddiadan ibaret olmayıp, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve halk sağlığı gibi ana kavramlar etrafında şekillenen derin tartışmalardan biridir.