Türkiye'de Ekonomik Başlangıç: İBB Operasyonları ve Merkez Bankası Raporu
Geçtiğimiz Cuma günü, 19 Mart tarihinde başlayan İBB operasyonlarının dördüncüsü gerçekleştirildi. Bu durum, Türkiye'de siyasi gerilimlerin ve toplumsal huzursuzluğun artmasına yol açarken, aynı tarih itibarıyla Merkez Bankası'nın da ilk enflasyon raporunu sunduğu dikkate alındığında, ekonomik istikrarsızlık gözler önüne seriliyor.
Merkez Bankası Başkanı Karahan, raporun temel mesajını vererek, "Beklentiler dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ediyor. İhtiyatlı ve sıkı para politikası duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz" şeklinde ifade etti. 2025 yılı için enflasyon tahmini değişmezken, politika faizi oranında herhangi bir indirim yapılmayacağı açıklandı.
Piyasa Beklentileri ve Ekonomik İstikrar Sorunları
Merkez Bankası'nın mevcut tahminlerine göre ülke içerisinde enflasyonda beklenen değişim, 2025 yıl sonunda %30 seviyelerine ulaşması olarak öngörülüyor. Ancak bu durum, çalışma hayatı ve emeklilerin ücret taleplerinin önüne geçilmesini sağlamak amacıyla mevcut tahminlerin sabit tutulmasından kaynaklanmaktadır. Bu, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından da eleştirilmekte.
19 Mart’taki Ekrem İmamoğlu operasyonu ile başlayan finansal belirsizlikler, Merkez Bankası'nın gündeminde yeniden öncelikli hale gelmiş görünüyor. Yüksek faiz oranları ile gerileyen rezervlerin yerine konması ve Türk Lirası'nın değerini koruma çabaları sürüyor. Ancak yüksek faiz ve sıkı para politikası uygulamaları yıllar içinde ekonomik istikrarsızlığın kaynağı haline gelmekte.
Yüksek Faizlerin Ekonomiye Etkileri
Reel sektörde iflaslar, işten çıkarmalar ve konkordato ilanları yaşanırken, birçok fabrikada satılık ilanları görülmeye başlandı. Bu gelişmeler piyasa beklentilerini olumsuz etkilerken, ekonomi üzerindeki maliyetler artmakta. Özellikle, hukuk ve demokrasinin zedelenmesi durumu göz önünde bulundurulduğunda, yatırımcıların ve yerli sermayenin yurt dışına çıkışı artış gösteriyor.
Bütçe Açıkları ve Kamu Harcamaları
Bütçe gerçekleşmeleri incelendiğinde, kamu harcamsalarıyla ilgili önemli endişeler ortaya çıkıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, 2025 yılının ilk dört ayında bütçe açığı 885.5 milyar lira seviyesine ulaşırken, Hazine’nin nakit bazlı açığı ise 1 trilyon 85 milyar lira oldu. Dezenflasyon sürecine destek olmayan harcamaların devam etmesi, bütçe açığındaki bozulmayı derinleştiriyor.
Merkez Bankası ve Varlık Fonu’nun zararları açıklanan bütçe rakamları içerisinde yer almazken, kamu özel işbirliği projelerine verilen yükler ise henüz net olarak öngörülemiyor. Bidet, yılın ilk dört ayında yalnızca faiz giderleri 724.6 milyar lira, enerji sübvansiyonları ise 111.7 milyar lira seviyesine ulaşmıştır.
Vergi Sistemindeki Anomaliler
Vergi tahsilatındaki yaygın sorunlar da dikkat çekiyor. Gelir vergisindeki artışa karşın, kurumlar vergisinin yeterli şekilde artış göstermediği görülüyor. Güçlü şirketlerin enflasyon muhasebesi uygulaması sayesinde zarar kaydetmiş olmaları, maliyetleri daha da yükseltiyor. Maliye Bakanlığı’nın uyguladığı politikalar nedeniyle vergi kaybı yaşanıyor.
Sonuç ve Gelecek Beklentileri
Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin ekonomik istikrarında sürdürülemez bir durum ortaya koymakta. Bütçede sağlanan tasarrufların, sosyal harcamalarda yapıldığı gözlemlenirken, özellikle sağlık ve sosyal yardım giderlerindeki kesintiler, toplum üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Ayrıca, uzun vadede ekonomiyi sağlıklı bir şekilde toparlamak için atılan adımların yetersiz olduğu aşikar. Bu belirsizlik ortamında, Türkiye'nin sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşması için hukukun üstünlüğü ve demokratik değerlerin güçlendirilmesi gerekmektedir.
Tarafsızlık Analizi
Bu Makale Hakkında Önemli Sorular
