Çin Ticaret Bakanlığı: ABD ile Ticaret Müzakerelerinde İlerleme İddiaları Gerçeği Yansıtmıyor

Çin Ticaret Bakanlığı Sözcüsü Hı Yadong, son zamanlarda gündemde olan Çin-ABD ticaret müzakerelerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Hı, iki ülke arasındaki müzakerelerde herhangi bir ilerleme olduğuna dair iddiaların gerçeği yansıtmadığını dile getirerek, bu tür söylemleri eleştirdi. Hı'nın belirttiği gibi, 'rüzgarı yakalamaya yöneliktir' ifadesi, bu durumun diplomatik bir eleştirisi olarak öne çıkmaktadır. Sözcü, istişare ve diyalog konusunda Çin'in açık kapı politikası yürüttüğünü, ancak bu süreçlerin karşılıklı saygı ve eşitlik temelinde yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Bu, yalnızca ticaret ilişkileri için değil, uluslararası diplomasi açısından da önemli bir ilke olarak değerlendiriliyor. Hı, ABD'nin tek taraflı tarife artışlarının yalnızca mevcut sorunları daha da derinleştirdiğini ifade ederken, problem çözme konusunda ABD'nin uluslararası topluma ve iç kamuoyuna duyduğu ihtiyacı belgeledi. Ticaret savaşlarının iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl etkilediği sorusu, özellikle son yıllarda her iki tarafın birbirine uyguladığı ttarifelerin ölümcül etkilerini gözler önüne seriyor. Trump'ın 2 Nisan'da duyurduğu karşılıklı tarifelere yönelik ilk tepkiyi veren Çin, ABD'nin yaptığı tarifelere karşılık vermek suretiyle, gümrük tarifelerinin yükselmesine yol açmıştır. Bu süreçte ABD, kendi tarifelerini yüzde 145'e kadar yükseltirken, Çin de karşılık olarak yüzde 125'e ulaşmış durumda. Bu cümleler, iki ülke arasındaki ticaret savaşlarının karmaşık yapısını ve beraberinde getirdiği gerilimleri ortaya koyuyor. ABD Başkanı Trump’ın Oval Ofis'teki imza töreninde yaptığı konuşma ise, ticaret anlaşmazlığının önemini yeniden vurguladı. Trump, Cumhurbaşkanılarıyla her gün görüşmeler yaptıklarını, taraflar arasında bir mutabakat sağlanması gerektiğini ifade etti. Ancak burada dikkat çeken bir diğer nokta ise, Trump’ın 'adil bir anlaşma' talep etmesi. Bu durum, aslında ABD'nin genel tutumunu da ele vermekte. Tarafların birbirine karşılıklı saygı göstererek ideolojik veya ekonomik çatışmalardan kaçınma çabası içinde olması gerektiği, hem politik hem de ekonomik sürdürülebilirlik açısından büyük önem taşımaktadır. Sonuç olarak, her iki tarafın da karşılıklı olarak sorunlarını çözmek için uygun bir zemin bulmalarının gerekliliği, bu müzakerelerin en önemli unsuzu olarak öne çıkıyor. Çıkar çatışmaları süregeldikçe, uluslararası ticaretteki belirsizlikler de artacak ve bu durum global ekonomiyi daha fazla etkileyebilir. Bu bağlamda, diplomasi ve kendi çıkarlarını savunma çabasında iken objektif olmaları gerektiği hatırlanmalıdır. Söz konusu gelişmeler, her iki ülkenin de ticaret müzakereleri üzerinden yeni bir denge arayışı içinde olduğu bir dönemi işaret ediyor. Diplomatik ilişkilerin önem kazandığı bu süreçte hikayenin nereye evrileceği ise merak ediliyor.